23 Şubat 2016 Salı
ASIL- ZIL
SONDAKİLERİN BAŞA DERC EDİLMESİ TARİK NAKŞİDE DİR,, DİNDE DEĞİL. Öncelikle bu dustür olarak alınması gereken bir kelamdır. asıllar ile iştigal NÜBÜVVET kemalatına yönlendiren etken unsurdur. nafilelerin bolluğu ,, avam sınıfındaki arifin batınında fazlaca bir yer etmediği gibi, asıllar (farzlar) ile iştigalde laubaliliğe sebeb olmakta. (nafile ler ile iştigali çokça olan sofi, niyetinde sahih dahi olsa,,, zıll la teveccüh etmiş olur. kaldıki nafileler ile iştigali fazlaca olan sofilerin, ibadetlerinde asıl, zıl(farz-nafile) ayırımı yapamadığı gibi, ibadetlerinde (namaz) kendi amelini beğenme kabilinden haller doğmakta,, (gösteriş--- çok bir şey yaptığını zan)kendisi dahi bu duruma vakıf olamamaktadır. ibadet babında neyin ne olduğu konusunda batından hissesi olmayan sofiye,, giydirilen bir sürü nafileler ,, önüne sunulan zıl bir kemalatın,,nefsin özünde yaka silk tiren olaylar manzumesidir. temeli ibadet olduğundan sofi bu işin farkına varamaz. hele hele ,, önder görülenler bu işe ömürlerini vermiş, şuurlarını kaybetmiş ise.... zıllarda= kendinden geçmek asıllarda= ispat gerek. kendinden geçmek ,çok büyük merhaleler gerektirdiği gibi,,(aşk gibi iddialar) sonucu ise ,, uzun zamana dayanan, sonunda ise küfürden ,enaniyyetten, bencillikten,ari olmayan zıl (gölge) bir kemalat... asıl=NÜBÜVVET= BU KEMALAT ta ise asıllara teveccüh olduğu gibi,,, RESUL ALLAH s.a.v. in tebliği metodu sıralaması mevcuttur. sünnet i seniyye ye en uygun yol bu yol dur. baştakilerin,,, başta yaptıkları gibi yapmak (bunu iyi anlamak lazım gelmekte) hem aklı kaybetmek yok,,, en ufak merhalesinde dahi ,,ele geçen delil namına cüz i bir asıl,,, belki velayetin bütününden daha üstündür niye? diye sorulacak olursa velayet =uyku halinde yenen kebab gibidir. nübüvvet ten bir cüz= uyanık halde iken kuru ekmek yemek gibidir. AYIKKEN YENEN KÜÇÜK BİR KURU EKMEK ,, UYUR İKEN YENEN KEBABLARDAN ÜSTÜNDÜR. ******************************** Peygamberlik makâmı, Peygamberlerin sonuncusu ile sona ermişdir ?aleyhi ve aleyhimüssalevâtü vetteslîmât". Fekat, bu makâmın derecelerine, ümmetinden Ona çok uyanları kavuşurlar. Bu olgunluklar, yüksek dereceler, Eshâb-ı kirâmda çokdur. Tâbi'în ve Tebe-i tâbi'înden çokaz kimseye de nasîb olmuşdur. Onlardan sonra örtülü kalmışdır. Bunun yerine, zıl ile olan vilâyet dereceleri çok görülmüşdür. Bununla berâber, Resûlullahın ?sallallahü aleyhi ve sellem" vefâtından bin sene geçdikden sonra, nübüvvet makâmının derecelerinin yeniden meydâna çıkması umulur. Asla bağlı makâm ve dereceler, yine yayılır. Zıl ile olanlar gizlenirler. Hazret-i Mehdî ?aleyhirrıdvân", asla bağlı olan bu yüksek yolu, zâhir ve bâtın ile yayar. Ey oğlum! Resûlullaha ?aleyhi ve alâ âlihissalâtü vesselâm" tâm uyan bir kimse, Ona uymakla, nübüvvet derecelerini bitirince, mansab, makâm ehlinden ise,(İmâmet makâmı) verilir. Vilâyet-i kübrâ derecelerini bitirene, (Hilâfet makâmı)nı verirler. Zıl derecelerinde, İmâmet makâmına uygun olan, (Kutb-i irşâd makâmı)dır. Hilâfet makâmına uygun olan da, (Kutb-i medâr makâmı)dır. Aşağıda bulunan bu iki makâm, sanki, yukarıda olan o iki makâmın zılli gibidirler. Muhyiddîn-i Arabî hazretlerine göre, Gavs, Kutb-i medâr demekdir. Ayrıca bir (Gavslık makâmı) yokdur demişdir. Bu fakîrin inandığına göre (Gavs), Kutb-i medârdan başkadır. Kutb, işlerinin birçoğunda, Gavsdan yardım ister. Ebdâlin makâmlarına getirilmesinde, Gavsin de te'sîri vardır. Bu, Allahü teâlânın öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. Allahü teâlânın ihsânları pekçokdur. 260. MEKTUB MEHDİ İMAMET MAKAMI NIN SAHİBİ OLUNCA, (GÖREV ALINCA) İZHAR VE İSPAT ETMESİ GEREKMEZ Mİ? MEHDİ BEN MEHDİYİM DEMEZ DİYENLERE İLMİ CEVAPTIR. ************************************** evet mehdi ben mehdiyim demekle memur,kemalatını ispat etmekte mecbur, ilan etme hususunda rey sahibi değildir. RESUL ALLAH s.a.v. ilan etmiştir, SELAM HAKKI HAK OLARAK GÖRENLERE....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder